EDEBİYAT BİLGİ VE KURAMLARI
Edebi Akımlar
|
Söz Sanatları
|
Edebiyat Kuramları
|
Edebi Akımlar
|
|
Klasizm
|
Empresyonizm
|
Romantizm
|
Ekspresyonizm
|
Realizm
|
Kübizm
|
Natüralizm
|
Fütürizm
|
Parnasizm
|
Egzistansiyalizm
|
Sembolizm
|
Dadaizm
|
|
Sürrealizm
|
1. Klasisizm
(Kuralcılık)
y
17. yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkmıştır.
y
Akıl, sağduyu ve insan doğasına önem verilir.
y
Düş
ve duygu değil mantık ve ölçü önemlidir.
y
Konular,
Eski Yunan ve Latin kaynaklarından
alınır.
y
Yapıtlarında
önemli olan konu değil konunun işlenişidir.
y
Sanatçılar
yapıtlarında kişiliklerini gizlerler.
y
Sanat sanat içindir, anlayışı hâkimdir.
y
Yapıtlarda
değişmez tipler oluşturulmuştur.
y
Kahramanlar,
ruhsal özellikleriyle ele alınır.
y
Tiyatroda
üç birlik –yer, zaman ve olay
birliği-kuralına uyulur.
y
Türk
edebiyatında Klasisizm, Şinasi’nin La Fontaine’den, Ahmet Vefik Paşa’nın da Moliere’den
yaptığı çeviri de adapteler klasisizmi edebiyatımıza tanıtmıştır.
Dünya Edebiyatındaki
Temsilcileri
|
Racine
|
Madam
De La Fayette
|
Bousset
|
La
Fontaine
|
Baileau
|
Moliere
|
Corneille
|
2. Romantizm
(Coşumculuk)
y
Fransa’da,
1830’lu yıllarda klasisizme tepki
olarak doğmuştur.
y
İlkin
Lamartine ’nin yayınladığı Meditation
adlı şiir dersi ile dikkat çeken romantizm, V. Hugo’nun kaleme aldığı Cromwel adlı dramın önsözü Hernani
adlı dramıyla klasisizme karşı büyük başarı sağlamıştır.
y
Duygu,
coşkunluk ve hayal önem kazanır.
y
Akıl
ve mantık, lirizm içinde erir.
y
Konular
tarih ve ulusal kültürden alınır.
y
Yapıtlarında
aşk, ölüm, doğa konuları işlenir.
y
İnsan
ruhuna önem verilerek karşıtlıklardan
(ak-kara, güzel-çirkin, iyi-kötü…) yararlanılır.
y
Gerçek,
bir yönüyle değil; çirkin, bozuk, gülünç… Bütün
yönleriyle ele alınır.
y
Sanatçılar,
yapıtlarında kişiliklerini gizlemez; olaylar karşısında duygu ve görülerini açıkça anlatırlar.
y
Sanat toplum içindir anlayışı hâkimdir.
y
Tiyatroda
üç birlik kuralı –yer, zaman ve olay
birliği- terk edilmiş, dram
gelişmiştir.
y
Türk
edebiyatında romantizm Namık Kemal,
Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit ve Recaizade Mahmut Ekrem’in
şiirlerinde görülür.
Shakespeare
|
Madame
de Stael
|
Byron
|
Lamartine
|
Shelley
|
V.
Hugo
|
Keats
|
A.
Dumas Pere
|
Goethe
|
Alfred
de Musset
|
Schiller
|
Alfred
de Vigny
|
J.
J. Rousseau
|
Puşkin
|
Chateaubriant
|
|
3. Realizm
(Gerçekçilik)
y
19. yüzyılın ikinci yarısında
Fransa’da
romantizme tepki olarak doğmuştur.
y
Gözlem, belge ve anketlerden yararlanır.
y
Yapıtlarda,
yaşamdaki gerçek olay ve kişiler
anlatılır.
y
Sanatçılar,
yapıtlarını oluştururken anlatımdaki süsten ve özentiden kaçmışlardır.
y
Yapıtlarında
biçimsel güzelliğe önem vermişlerdir.
y
Yapıtlarında
eğitme amacı güdülmez.
y
Sanatçılar
yapıtlarında kişiliğini gizler; olay ve kahramanlar tarafsız bir gözle anlatılırlar.
y
Çevre
betimlemeleri, örf ve adetlerin anlatımı
önem kazanır.
y
Türk
edebiyatında R. Mahmut, Samipaşazade
Sezai, Halit Ziya, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Sait Faik, Memduh
Şevket gibi isimler realist olarak nitelendirilir.
G.
Flaubert
|
Stendhal
|
Balzac
|
D.
Defoe
|
C.
Dickens
|
Hemingway
|
Turgenyev
|
Çehov
|
Gorki
|
Gogol
|
Tolstoy
|
Dostoyevski
|
4. Natüralizm
(Doğalcılık)
y
Realizmle
benzer özellikler taşır. Realizmden farklı olarak soyaçekime (genetiğe) önem
vermişlerdir.
y
Toplum büyük laboratuvar, insan
deney konusu sanatçı bir bilim adamı olarak değerlendirilir.
y
Gözlem
ve deneye yer verilmiştir.
y
Determinizmin
ilkeleri benimsenmiştir.
y
Realizm’in
bir ileri biçimi olarak görülmektedir.
y
İnsan
ruhunun değil bedeninin önemli olduğunu savunmuşlardır.
y
Dolaylı
olarak romantizme tepki vardır.
y
Sanatçıları
kişiliğini yapıta yansıtmamıştır.
y
Eserlerde
kötümser bir hava vardır.
y
Toplumdaki
çirkinlikler, bayağı sahneler ve iğrençlikler işlenmiştir.
y
SOKAK DİLİ edebiyata sokulmuştur.
y
Dil
realistlerin aksine her insana hitap edecek kadar doğal ve yalındır.
y
Ayrıntılı
betimlemelerle kahramanların psikolojisini
yansıtmışlardır.
y
Bu
akıma göre çevre bireyi belirler, bu nedenle ÇEVRE BETİMLEMELERİNE genişçe yer verilir.
y
Realistlerdeki
biçim güzelliği ve üslup kaygısı natüralistlerde yoktur.
y
Roman
ve öykülere önem verilmiştir.
y
Tiyatroda
kostüm ve dekora önem verilmiştir.
y
Türk
edebiyatında Beşir Fuat, Nabizade Nazım ve Hüseyin Rahmi Gürpınar en önemli
temsilcileridir.
Emile Zola
|
Goncourt
Kardeşler
|
A.Daduet
|
J.
Steinbeck
|
Haupmant
|
5. Parnasizm (Şiirde Gerçekçilik)
y
Realizmin
şiire uygulanmış biçimidir.
y
Romantik şiire tepki olarak çıkmıştır.
y
Şiirde duygunun yerini düşünce almıştır.
y
Yeni ve özel bir klasisizme dönülmek istenmiştir.
y
Yunan
mitolojisine hayranlık duyulmuştur.
y
Sanat için sanat anlayışını temel almıştır.
y
Şair dünya görüşünü şiire yansıtmıştır.
y
Yunan
ve Latin mitolojisine yeniden dönülmüştür.
y
Bilimsel
ve felsefi konular işlenmiştir.
y
Dinsel
ve ulusal duygulara genişçe yer verilmiştir.
y
Egzotik âlemlere ilgi duyulmuştur.
y
Açık ve yalın bir dil
kullanılmıştır.
y
Biçim
güzelliği her şeyin üstündedir.
y
Şiirde
dış yapı sağlamdır
y
Ahenkten
çok ritim önemlidir.
y
Ayrıntılı
ve canlı betimlemeler önemlidir.
y
Sone
nazım şekilleri yaygındır.
y
Türk
edebiyatında Tevfik Fikret, Yahya Kemal ve Cenap Şehabettin bu akımın
temsilcilerinden olmuştur.
T.
Gautier
|
Coppee
|
Heredia
|
Lisle
|
Prudhamme
|
6. Sembolizm
(İmgecilik)
y
19.
yüzyılın sonlarında parnasizme tepki
olarak doğmuştur.
y
Gerçeğin
olduğu gibi değil, duygu ve düşüncelerin, sözcüklerin müzik ve sembol
değerlerinden yararlanarak yansıtılmasını benimseyen edebiyat akımıdır.
y
Dış
dünya olduğu gibi değil; hissedildiği,
algılandığı duyulduğu gibi yansıtır.
y
Şiirlerde
alacakaranlık, ay ışığı, gündoğumu,
günbatım gibi belli belirsiz görüntüler yansıtılmıştır.
y
Anlatımda
açıklıktan kaçınılmış, duygular telkin yoluyla
duyurulmaya çalışılmıştır.
y
Şiirde
önemli olan musikidir, musiki değeri
olmayan sözcükler kullanılmaz.
y
Şiirde
anlam aranmaz; çünkü şiir anlaşılmak
için değil, duyulmak içindir.
y
Şiirler
oldukça ağır bir dille oluşturulmuş, biçim kusursuzluğuna önem verilmiştir.
y
Türk
edebiyatında Cenap Şehabettin, Tevfik
Fikret, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim sembolist sanatçılardır.
Baudelaire
|
S.
Mallarme
|
Arthur
Rimbaud
|
Paul
Verlaine
|
Edgar
Allen Poe
|
7. Empresyonizm
(İzlenimcilik)
y
19. yüzyılda ortaya çıkmış,
edebiyatta ve resimde gelişerek bütün güzel sanatları etkilemiştir.
y
Dış
dünyada görülen varlığın; gerçek yönü değil; kişiden uyandırdığı izlenimler anlatılmıştır.
y
Anlam
belirginliğinden çok, kapalılık
yeğlenmiştir.
y
Sanatçılar,
dış dünyaya, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdir.
y
Varlığın
gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atılarak kişisel yorum ön plana çıkarılmıştır.
Rilke
|
J.
Joyce
|
P.
Cezanne
|
E.
Degas
|
8. Ekspresyonizm
(Dışavurumculuk)
y
20. yüzyılda izlenimciliğe tepki olarak doğmuştur.
y
Doğanın
olduğu gibi yansıtılması yerine duyguların
ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı bir sana akımıdır.
y
Özellikle
Almanya’da sanat dallarının hepsinde etkili olan bu akım hem sanatta, hem de
toplumdaki kabul edilmiş biçim ve geleneklere
bir başkaldırı niteliği taşımaktadır.
y
Ekspresyonistler,
ordu, okul, ataerkil, aile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine
karşı çıkarak toplum dışına itilmiş yoksulların ezilmişlerin akıl hastalarının
ve eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır.
y
Güzel
sanatları genel olarak etkilemiş, insanların en gizli yönlerini açığa vuran bir
anlatım yolu seçmiştir.
y
Amacı,
insanları ruhsal durumlarını
anlatmaktadır.
y
F. Kafka, J. Jocke, T. S. Eliot,
V. Gogh
temsilcileridir.
9. Kübizm
y
20.
yüzyıl izlenimciliğe tepki olarak
ortaya çıkmış ve daha çok, resimde kendini göstermiştir.
y
Akımın
amacı gerçeği gördüğümüz gibi değil, olduğu gibi göstermektir.
y
Yerimizi
değiştirmeden bir nesneye baktığımız zaman onun sadece bir kısmını, bir köşesini veya bir yüzünü görürüz.
y
Kübistler
ise nesneleri sanki çevresinde
dolaşıyormuş gibi birkaç bakış açısından, cepheden, yandan, üstten, alttan
bakarak aynı imge üzerinde göstermeyi amaçlamışlardır.
y
Devamlı
olan ve değişmeyen eşyanın özünün betimlenmesine çaba gösterir.
y
Eşyanın
dış görünüşüyle birlikte özünün de gösterilmesi gerekir.
y
Yalnız
dış görünüş değil, duygular da
anlatılmalıdır.
y
A. Salman, M. Jacob, J. Cavteau, P.
Picasso, G. Braque
önemli temsilcileridir.
10. Fütürizm
(Gelecekçilik)
y
İtalyan
şairi T. Marinetti ’nin 1909’da Fransa yayınlanan bildirgesiyle ortaya
çıkmış olan, yaşam sürekli bir değişim süreci içinde olduğunu, sanatın da
yerleşik bütün kuralları bir yana bırakarak yaşamdaki bu hızlı değişmeye uygun
yeni biçimler, yeni anlatım yolları ve olanakları bulması gerektiğini savunan
edebiyat akımıdır.
y
Şiir
her türlü atılımı savaşkanlığı, sanayi
girişimlerini, tersane ve makineleri övmelidir.
y
Dizelerde
makine ve çark sesleri duyurmaya
çalışılmalıdır.
y
Edebiyat
durgunluktan, uyuşukluktan sıyrılmalıdır.
y
Marinetti, Mayakovski ve Nazım
Hikmet önemli
temsilcileridir.
11. Egzistansiyalizm
(Varoluşçuluk)
y
20. yüzyılın ilk yarısının
sonlarına yaklaşırken Fransa’da yaygınlık kazanan felsefe akımıdır.
y
İnsanın
kendisinin bulması, özünü elde etmesini
savunmuştur.
y
İnsanın
geleceğini yine kendisinin çizebileceğini ileri süren bir felsefi anlayıştır.
y
İnsanın kendisini aşması gerektiği, hür olmaya mecbur
olduğu gibi konular ele alınır.
y
J. Paul Sartre, A. Camus, M.
Heidegger önemli
temsilcileridir.
12. Dadaizm
(Kuralsızlık)
y
20.
yüzyılın başlarındaT. Tzara adlı gencin etrafında toplanan bir grup şair dada sözcüğünü kurmak istedikleri akıma
ad olarak seçmiş ve bu akımı kurmuşlardır.
y
Alaycı
ve aşağılayıcı toplumsal değerleri kökünden sarsmıştır.
y
1922’den
sonra yerini sürrealizme bırakmıştır.
y
Dada
Fransızcada oyuncak at demektir.
y
Her
şeye kuşkuyla yaklaşırlar.
y
Çevredeki
hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanılmamalıdır.
y
Aklın
hiçbir değerinin olmadığı kabul edilmelidir.
y
Dil
ve estetik kuralları bir yana itilerek başıboş bir yol izlenmelidir.
y
Tzara, A. Breton, L. Aragon, P.
Eluard gibi
önemli temsilcileri vardır.
13. Sürrealizm
(Gerçeküstücülük)
y
1922
yılından sonra Dadaizm’in yerine geçen Fransa’da A. Breton ve arkadaşlarınca
oluşturulan edebiyat akımıdır.
y
Sürrealistler,
her türlü töresel ve sanatsal baskıyı bir yana atıp düş gücünün alabildiğince özgürce kullanımını savunmuştur.
y
S.
Freud’un psikanaliz kuramının
edebiyata uyarlanmış biçimidir.
y
Sürrealizme
göre insan gerçek kişiliğini; gelenek, örf, din gibi bazı dış baskılar
nedeniyle açığa çıkarmamaktadır.
y
Bu
yüzden sürrealistler hipnotize edilmiş
insanlara şiir söyletmiş ve bunları başyapıt saymışlardır.
y
Bu
şiire otomatik şiir adını vermiş,
akıl ve mantığı değersiz sayarak insanı yönlendiren gücün içgüdü ve bilinçaltı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
y
Söyleyişte
özentiden kaçınılır.
y
İnsanın,
ne olduğunu gösterebilmesi için aklın,
mantığın, geleneklerin baskısından sıyrılması gerekir.
y
Bilinçaltı
rüyada açığa çıkar. İnsanın rüyada ortaya çıkan yönü yalancı olmayan gerçek
yönüdür.
y
Sanat,
bilinçaltının otomatik verileridir.
y
Sanatçı
bu verileri kullanırsa asıl şiir ortaya çıkar.
y
Şiirin
konusu olağanüstülükler, rastlantılar ve rüyalar oluşturur.
y
İnsanı
bütünüyle kavramak için bilinçaltı, rüya
ve düş gücü de edebiyata kaynaklık etmelidir.
y
A. Breton, L. Aragon, P. Eluard, Rene
Char, Cemal Süreyya ve Orhan Veli
önemli temsilcileridir. (Garip ve II. Yeni)
Söz Sanatları
1. Teşbih
(Benzetme)
y
Değişik
yönlerden benzerlik ilgisi bulunan varlık veya kavramlardan nitelik yönüyle
güçsüz olanın güçlü olana benzetilmesidir.
Teşbihin Ögeleri
|
|
Benzeyen
|
Benzerlik
kurulan ögelerin nitelik bakımından güçsüz olanıdır.
|
Kendisine Benzetilen
|
Benzerlik
kurulan ögelerin, nitelik bakımından güçlü ve üstün olanıdır.
|
Benzetme yönü
|
Benzerlik
kurulan ögeler arasındaki benzeşme ilgisi ve yönüdür.
|
Benzetme edatı
|
Benzeyenle
kendisine benzetilen arasında benzerlik ilgisi kuran ya da edat görevini
üstlenmiş sözcüktür. (gibi, kadar, sanki tıpkı, adeta...)
|
Çocuklar
|
Kuşlar
|
Gibi
|
Uçuyordu
|
Benzeyen
|
Kendisine
Benzetilen
|
Benzetme
edatı
|
Benzetme
yönü
|
Savrulur daldan düşen bir
yaprak misali
Mecnun Leyla’sından ayrı düşeli
|
Benzeyen: Mecnun
Kendisine Benzetilen: Yaprak
Benzetme yönü: savrulma
Benzetme edatı: misal
|
Not: Benzetmede, her zaman dört ögenin
bulunması gerekmez. Sadece benzeyen ve benzetilenle de benzetme sanatı
yapılabilir. Bu tür benzetmelere teşbih-i
beliğ denir.
Nedendir
de kömür gözlüm nedendir
Şu
gece ki benim uyumadığım
Karanfil
oylum oylum
Geliyor
selvi boylum
2. İstiare
(Eğretileme)
y
Sözlük
anlamı olarak ödünç almak anlamındadır.
y
Bir
varlığı ya da kavramı anlatmak amacıyla ona benzetilen başka bir varlığın ya da
kavramın adını geçici bir süre için kullanmaktır.
2.1.Açık
İstiare
y
Benzetme
ögelerinden sadece kendisine
benzetilenin söylendiği, benzeyenin söylenmediği istiaredir.
Beyaz bir yorganla örtülü dağlar
Her
yerde derin bir sessizlik hâkim
Beyaz bir yorgan (kar) gibi kar
2.2.Kapalı
İstiare
y
Benzetme
ögelerinden, sadece benzeyenin
söylendiği, kendisine benzetilenin söylenmediği istiaredir.
Yüreğim kanat çırpıyor maziye
doğru
Gâh gülümsüyorum, gâh ağlıyorum…
Kuş gibi yürek
3. Teşhis
(Kişileştirme)
y
İnsana
özgü niteliklerin insan dışındaki varlıklara aktarılmasına, onlara kişilik
kazandırılmasına teşhis denir.
Güller ağlıyor, bahçede ne tuhaf
Bülbüller veda etmeden ayrılmış
yine
4. İntak
(Konuşturma)
y
İnsan
dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulmasına denir.
Taş
liman haykırıyordu, giden geminin ardından
-
Nasıl
yaşayacağım şimdi ben sensiz
Not: Her intak bir teşhistir, ama
tersi doğru değildir.
5. Mecaz-ı
Mürsel (Ad Aktarması)
y
Bir
sözcüğün benzetme amacı güdülmeden aralarındaki değişik ilgilerden (iç-dış,
parça-bütün, sanatçı-yapıt, yer-olay…) dolayı bir başka sözcük yerine
kullanılmasına mecaz-ı mürsel denir.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana
yakın
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun
Tarık
Buğra’yı okudukça hayallere dalıyorum.
Dün akşam seni evden sorduk, dışarıda olduğunu
söylediler.
Türkiye
yine sokaklardaydı.
6. Kinaye
y
Bir
sözün hem gerçek hem de mecaz anlamda
anlaşılacak biçimde kullanılmasına kinaye adı verilir. Ancak kinayede sözün
mecaz anlamı ön plandadır.
y
Deyim
ve atasözlerinin çoğunda vardır.
7. Tevriye
y
Bir
sözün birden fazla anlama gelecek
biçimde kullanılması sanatıdır. Bu sanatta sözün bütün anlamları gerçektir, ama yakın anlam söylenip
uzak anlam kastedilir.
Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
Not: Kinayede, iki anlamdan biri
mecazken; tevriye de ise iki anlamda gerçektir.
8. Mübalağa
(Abartma)
y
Bir
sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya alamayacağı bir biçimde
anlatmak ya da olduğundan çok veya az
göstermektir.
Yaram var havanlar dövmez merhem
Yüküm var bulamaz pazarlar dirhem
9. Tezat
(Karşıtlık)
y
Birbirine
zıt özelliklerin, duygu, düşünce ve hayallerin bir arada söylenmesidir.
Çöl
sıcağında yanarken ruhum hasretinden
Hayalinle
sönüyorum yangınlardan
10. Cinas
(Tecnis)
y
Yazılışları
ve okunuşları aynı fakat anlamları farklı olan sözcüklerin bir arada
kullanılmasıdır.
Sahilleri gezdim yapayalnız adım
adım
Unuttum gitti vallahi, neydi sahi
adım
11. Seci
y
Düzyazıda,
sözcüklerin uyaklı olacak biçimde sıralanmasıdır.
Aşktır
gönlü gülşen eden, aşktır içi ve
dışı ruşen eden. Her aşk davasın
eden âşık olmaz ve her muhabbetten
dem vuran sadık olmaz.
12. Tekrir
(Yineleme)
y
Anlatımı
çekici hale getirmek ve sözün etkisini artırmak için bazı sözcük veya sözlerin
tekrar edilmesidir.
Bilmek istersen seni
Can
içre ara canı
Geç canından bul anı
Sen
seni bir sen seni
13. Tecahül-i
Arif (Bilmezlikten Gelme)
y
Anlatımı
çekici kılmak veya bir nükte yapmak için, bilinen bir şeyi bilmezlikten
gelmektir.
Şakalarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
14. Hüsn-i
Talil (Güzel Nedene Bağlama)
y
Herhangi
bir gerçek olayın meydana gelişini, gerçek nedenin dışında, hayali ve güzel nedene bağlama sanatıdır.
Güller kızarır utancından
sevgili, sen gülünce
Sümbül bükülür kıskancından kâkül
bükülünce
15. Telmih
(Anıştırma)
y
Bir
şiirde herkesçe bilinen geçmişteki bir
olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca işaret ederek onu hatırlatmaktır.
Şirin’ler yüzünden dağ delen
Ferhat’lar
Aslı’lardan yanan Âşık Kerem’ler
görmüşüz
16. Tariz
(İğneleme)
y
Söylenen
sözün gerçek ve mecaz anlamı dışında büsbütün
tersini kastetmektir.
y
Genellikle
bir kişiyi ya da durumu iğnelemek, alaya
almak için yapılır.
Ninesi: “Benim torunun cesurdur
canım, horozdan korktuğuna bakmayın!” dedi.
17. Tenasüp
(Uygunluk)
y
Anlamca birbiriyle ilgili
sözcüklerin bir
dizede, beyitte veya dörtlükte bir arada
kullanılmasıdır.
Laleyi,
sümbülü gülü har etmiş
Zevk u şevk ehlini ah u zar etmiş
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan
tabib
Kılma derman kim helakim zehr-i dermandadır
18. Leff
ü Neşr (Söz Simetrisi)
y
Genellikle
bir beyit içinde birinci dizede en
az iki şey söylenip, ikinci dizede
bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkların
verilmesidir.
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın
Ne diye tutuştun, ne diye taştın
19. Nida
(Seslenme)
y
Şairin
çok duygulanması ve heyecanlanmasını sağlayan olayları ve varlıkları göz önüne
getirip değişik ünlemlerle seslenmesidir.
Ey kumrulu bahçem, sümbüllü bağım
Ey bülbülü derem, mineli dağım
Sizin ile geçti en güzel çağım
20. İstifham
(Soru sorma)
y
Sözü,
sorulan şeye yanıt isteme amacını gütmeden, duyguyu ve anlatımı güçlendirmek
için soru biçiminde söyleme sanatıdır.
Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değil mi?
Sana dar gelmeyecek makberi
kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
21. Leb
Değmez
y
Dudak sessiz harflerinin (b, f,
p, m, v)
dizelerde söylenmeden oluşturulan dizelerdir.
22. Sehl-i
Mümteni
y
Söylenmesi
kolay göründüğü halde, benzerinin yazılması ve söylenmesi çok güç olan sözlere
denir.
Ete kemiğe büründüm,
Yunus diye göründüm…
23. İrsal-i
Mesel
y
Dizelerin
içinde atasözlerinden yaralanmaktır.
24. Sapma
y
Dil bilgisi ve Türkçenin kurallarına uymayan sözcüklerin dizelerde kullanılmasıdır.
Gözleri değil gözistan Cemal Süreya
Gayri şarapsadım ben Metin Eloğlu
25. Bağdaştırma
y
Günlük
dilde bir araya gelmesi mümkün olmayan kelimeleri bir arada kullanmaktır.
Suları ıslatmadım
Gözlerinin içi meyhane
26. Tedric
(Dereceleme)
y
Anlatımda
kavramları büyükten küçükten, küçükten büyüğe ya da çoktan aza sıralayarak kullanmaktır.
Makber, makber değil bir türbe,
türbe değil bir mabet, mabet değil bir küre, küre değil bir sonsuz uzay olmalı Abdülhak Hamit
27. Rücu
y
Daha
önce söylenen sözden vazgeçerek duyguyu etkili kılmaktır.
Seni sevmiyorum, tövbe…
28. İktibas
y
Özellikle
divan edebiyatında dizelerde ayet ve
hadislerden yararlanmaktır.
29. Kat’
(Yarıda bırakma)
y
Anlamın
etkisini artırmak amacıyla sözü bir yerde keserek yorumu okuyucuya bırakma
sanatıdır.
30. Terdit
(Beklenmezlik)
y
Sözü
beklenmedik bir sona bağlamaktır.
Yalnızım çünkü siz varsınız.
Düşünüyorum, öyleyse vurun!
İndim yârin bahçesine
parsellenmiş!
Edebiyat Kuramları
y
Edebiyat
olgusu merkezinde yazar, eser ve okur
üçgeninde bulunduğu tarih, toplum ve kültür çerçevesinde meydana gelir. Bütün
bu ögeler karşılıklı etkileşim içerisindedir. Edebiyat kuramları genellikle
bunlardan birinin veya birkaçının üzerine kurulur.
y
Edebiyat
kuramları, edebiyat sorunlarını metin
dışına dönük veya yazar, okur ve
eser merkezli üzere ele alırlar.
Dışa
Dönük Kuramlar
|
Yazar
Merkezli Kuramlar
|
Okur
Merkezli Kuramlar
|
Eser
Merkezli Kuramlar
|
Yansıtma
|
Anlatımcılık
|
Duygusal Etki
|
Biçimcilik
|
Marksist Estetik
|
Psikolojik
Eleştiri
|
İzlenimci
eleştiri
|
Yapısalcılık
|
Determinizm
Gerekircilik
|
|
Fenomolojik
Alımlama
|
Göstergebilim
|
Tarihçi
Eleştiri
|
Yeni
Eleştiri
|
||
Arketip
Eleştirisi
|
Metinlerarasılık
|
1. Dışa
Dönük Kuramlar
1.1.Yansıtma
Kuramı
y
Doğa,
sanatın modelidir.
y
İlk
olarak Sokrates, Platon ve Aristo’nun felsefelerinde ortaya konulmuştur.
y
Edebiyat
eserinin kendi dışındaki bir gerçekliğin yansıması olduğunu ileri sürer.
y
Platon
sanatsal taklidi, kopyanın kopyası
olarak nitelendirip insanı gerçeklikten uzaklaştırdığı için olumsuzlarken,
Aristo sanat eserinin mümkün olanı
taklit ettiği için geneli yansıttığı ve insan duygularını arındırdığı için eğitici işlev gördüğü görüşünü ileri
sürmüştür.
y
Romantizm
akımına tepki olarak doğan gerçekçi edebiyat insanı, toplumu ve tabiatı olduğu
gibi sanat eserine aktarma iddiasıyla yansıtma kuramına dayanan bir akımdır.
y
Stendhal romanı “cadde üzerinde gezdirilen bir
ayna” olarak tarif etmesi yansıtmadan yana olduğunu gösterir.
y
Realizm
akımının sanatçılarında etkili olan edebiyat kuramı yansıtma olmuştur.
y
Balzac,
Flaubert, Zola, Tolstoy, Gorki önemli temsilcileridir.
1.2.Marksist
Estetik Kuramı
y
Maddeci – tarihsel diyalektik
anlayışının
sanata ve edebiyata uygulanmasıdır.
y
Toplumcu gerçekçilik, yansıtma kuramının Marksist
yorumuna dayanır.
y
Onlara
göre sanat gerçeğin bir taklididir. Ancak Marksist estetiğin gerçeklikten
algıladığı şey doğal ve kendiliğinden, önceden hazır bulunan gerçeklik değil;
toplumsal bir varlık olarak insan tarafından yüklenmiş bir nesnedir.
y
Plehanov, Troçki, Lukacs eserleri ile sınıfsal
çatışmaların temeli olan üretim –
tüketim ilişkilerini ortaya koymuştur.
1.3.Determinizm
(Gerekircilik) /Sosyolojik Eleştiri
y
Edebiyat
eserinin belli şartlar altın ortaya çıktığını
savunan determinist görüş, edebiyatı en çok belirleyen, etkenlerin ırk, çevre ve zaman faktörleri olduğu
tezini savunur.
y
Bir
halkın düşünce ve duygularını belirleyen şeyin ortak yaşam olduğunu, ortak
yaşamın da yaşanılan yerin iklimine, siyasal kuramlara, dine ve yasalara göre
belirlendiğini ileri süren kuram, bu koşulların değişmesi ile edebiyatın da
değişebileceğini savunmuştur.
y
Mme de Stael, Sainte Beuve, H.
Taine önemli
savunucularıdır.
1.4.Tarihçi
Eleştiri
y
Akademik
çalışmaların bir kısmını edebiyat tarihi çalışmaları alır. Bu çalışmalar,
metnin doğru bir biçimde gün yüzüne çıkmasını sağlamaktan başlayarak yazar ve çevresi ile ilgili bilgilerin
toplanması, dönemlerin edebiyatı etkilerken olaylarının değerlendirilmesi
ve sonuçta edebiyat tarihinin bütüncül
bir biçimde belirlenmesini amaçlar.
y
Fransa’da
üniversite
eleştirisi şeklinde adlandırılan ve eleştirilen bu anlayışı Türkiye’de Fuat Köprülü temsil etmiştir.
1.5.Arketip
Eleştirisi
y
Arketip, ilk örnek, ana model anlamlarına
gelir.
y
Modern
psikanalizin öncülerinden G. Jung, arketiplerin
insan soyunun ortak bilinçdışını oluşturduğunu ileri sürmüştür.
y
Jung’
a göre
edebiyatta karşılaşılan birçok tema da aslında insan ırkının yüzyıllarca
kuşakta kuşağa aktara geldiği derinlerde ortak duygu ve istekleri temsil eden
bu sembollerin az çok değişikliğe uğramış biçimleridir.
2. Yazar
Merkezli Kuramlar
2.1.Anlatımcılık
y
Yansıtma
kuramının dışarıya, yazarın ve eserin
dışına yönelmesine karşılık sanat eserinin sanatçının duygularının bir sonucu olduğu görüşündedir.
y
Eser
dış dünyada işlense de ancak sanatçının
duyuşundan geçerek bir değişime uğrayan ve temelde sanatçının duygularını
aktarma işlevi gören bir nitelik taşır.
y
20.
yüzyılda ROMANTİZMİN devamı olarak
kabul edilen DIŞAVURUMCULUK terimiyle
karşılanan sanat akımı halini aldı.
2.2.Psikolojik
Eleştiri
y
Sanatçının
duygu ve yaşantısının belirlenmesi, sanatçıya dönük bir eleştiri yöntemini
doğurmuştur.
y
Sanatçı ile eser arasında sıkı
bir bağ gören anlayış, eserin değerini yazarın yaşantısının ve duygu durumunun araştırılmasında bulur.
y
S.
Freud’un psikanalizinizin edebiyata uygulayan çalışmalarla psikolojik
eleştiriyi ortaya atan S. Beuve’dir.
Not: Gerek anlatımcılık gerekse psikolojik
eleştiri yazara büyük değer veren kuramlardır. Bu kuramlar, edebiyatta
yazarın anlaşılmasına vurgulamışlardır.
3. Okur
Merkezli Kuramlar
3.1.Duygusal
Etki Kuramı
y
Edebi
eserin önemini okurda uyandırdığı
duyguya göre belirlemek gerektiğini ileri sürer.
y
Okurun estetik yaşantısı bakımından
ele alınmasıyla
anlatımcılıktan ayrılır.
y
Bir
eserin sanat değeri taşıyabilmesi için okura zevk veya estetik yaşantı vermesi beklenir. Estetik değer, eserin kendisinde
değil uyandırdığı bu esteti yaşantılardır.
3.2.İzlenimci
Eleştiri
y
Herhangi
nesnel bir ölçüt öne sürmeksizin eleştirmenin okurun eserle kurduğu öznel ilişkiyi okuma yöntemi olarak
benimser.
y
Eleştirmen
aslında eser hakkında konuşurken kendisinden bahsetmektedir. Bu tür eleştirinin
eser hakkında doğru ve geçerli bilgiler vermesinden kaynaklanmaz.
y
Öznel izlenimlerin paylaşılmasının edebiyatımızdaki
en tanınmış temsilcisi Nurullah Ataç’
tır.
3.3.Fenomenoloji
/ Yorun Bilgisi / Alımlama Kuramı
y
Fenomenoloji,
nesnelerin doğrudan doğruya algılanması ve anlamla ilgilenmiştir.
y
Edebiyatta
okurun rolünü inceleyen ise alımlama
estetiğidir.
y
Okurun
bulunmadığı noktada edebi metin yok demektir; çünkü edebiyat, ancak metnin bir
okur tarafından algılanması ile gerçekleşir ve edebiyatın var olması için yazar
ve metin kadar okur da gereklidir.
y
Alımlama kuramına göre okuma her zaman dinamik bir
süreçtir. Okur ile metin karşılıklı
ve karmaşık bir etkileşim içerisindedir. Ancak duygusal etki kuramında olduğu
gibi okur psikolojisi değil, daha ziyada kültürel ve rasyonel tavırlar ön
plandadır.
Okur,
yazarı aşar!
4. Eser
Merkezli Kuramlar
y
Metinden
hareket eder ve metin dışı ögelere değer
vermez.
y
Biçimciler
edebi metindeki önemli ögenin biçim, yapısalcılar metinde bulunan biçim ve içerikle ilgili bütünü
oluşturan yapı, yeni eleştiriciler
ise estetik değeri önemser.
y
Biçimciler
eserin biçiminden eseri anlamaya
çalışırken, yapısalcılar, göstergeler
sitemi olarak düşündükleri eserin derin
yapısını ve bu yapıyı oluşturan özellikleri anlamaya çalışır.
y
Yeni
eleştiri tek tek edebi eserlerin incelenmesini ve o eserin içindeki derin anlamı ortaya çıkarmayı yeterli
görürken, biçimciler eserden yola çıkarak
genel bir edebilik kuramına ulaşmak, yapısalcılar göstergeler sistemini çözmek
isterler.
y
Biçimciler edebi incelemenin kendine özgü bir bilim olduğuna
inanırlar, yapısalcılar Saussure’ un dilbilim
modelinden genel kurallar çıkararak bunu edebiyata uygulamaya çalışırlar.
Yeni eleştiriciler ise edebi metni temel
alan her yolu olumlu görürler.
4.1.Biçimcilik
y
Bir
eserde yer alan bütün ögelerin birbirine bağlanıp örülmesiyle oluşturdukları
düzene BİÇİM denir.
y
Biçimcilik
ne yansıtma kuramında olduğu gibi eseri kendi dışında bir şeyin yansıması
olarak görü ne de anlatımcılarda olduğu gibi yazar ve eser arasında ilişki
kurar. Biçimcilere göre sanat eserin bütün
özelliği ve önemi eserin kendi yapısından, bu yapıyı oluşturan ögeler arası
ilişkiden gelir.
y
Edebilik
bir biçim sorunudur. Biçim yalnızca içeriğin kılıfı değil, kendi bütünlüğü olan
başlı başına işlenecek bir olgudur.
y
R. Jakobson’ un faaliyet gösteren çalışmaları
ile yapısalcı sistemle birleşmiştir.
4.2.Edebiyatta
Yapısalcılık, Post-Yapısalcılık ve Göstergebilim
y
Yapısalcılık,
sistem kavramını öne çıkaran bir okuma,
çözümleme ve değerlendirme yöntemidir.
y
Ferdinand
de Saussure’nin Genel Dilbilim Dersleri adlı kitabında ortaya attığı dilbilim
görüşlerine dayanır. Saussure bu kitabında dili eş zamanlı çalışan bir sistem
olarak ele alır.
y
Saussure
ayrıca gösteren/gösterilen ayrımı üzerinde durmuştur.
-
Gösterge
daima iki yönlü bir işlev gören; başka bir şeyi temsil eden geçici araç olarak
tanımlanır.
y
Yapısalcılar,
dilbilim dili bir sistem olarak
kabul etmesinden yola çıkarak eserin kendisine özgü bir yapı oluşturduğunu düşünürler.
y
Yapısalcılık
son yüzyılın en etkili edebiyat kuramı eleştiri yöntemi kabul edilir.
Çalışmaları:
·
Yapısal
üslup incelemesi; edebi eserin günlük dilden ayrılan özelliklerinin biçimsel
incelemeyle ortaya çıkarılması
·
Yapısalcı
kurama uygun sanat eserlerinin belirlenmesi ve incelenmesi
·
Yapısalcı
bir edebiyat kuramı ve poetikası ortaya konması ve tek tek eserlerin
özelliklerinden yola çıkarak genel bir edebiyat kuramı oluşturulması
·
Yapısal eleştiri; göstergelerden oluşan, iç
bağlantıların yönlendirildiği edebi eserleri kendi iç bütünlüğü içerisinde
çözümleyerek, bu bütünü oluşturan ögelerin işlevlerini belirleme, yüzey yapıdan derin yapıya ulaşarak bir
anlamlandırma girişiminde bulunmak
Yapısalcılığın Kolları
|
||
Prag Okulu
|
Kopenhag Okulu
|
Amerikan Okulu
|
Jakobson
Mukavosky
|
Hjelmslev
|
N.
Chomsky
|
4.3.Yeni
Eleştiri
y
Edebi
eser, bir benzeri tabiatta, sosyal çevrede ve hatta insanın iç dünyasında bulunmayan özgün bir nesnedir.
y
Edebi
eserin incelenmesinde kendisinden başka bir şeye ihtiyaç yoktur.
y
Richard ve T. S. Eliot temsilcileridir.
y
Esere
dışarıdan bakan yaklaşımlara karşı çıkar.
4.4.Metinlerarasılık
y
Her
metin çok sayıda metnin kesiştiği yerde bulunur.
y
Metinler
kendinden öncekiler ile dönemlerindeki metinleri sentezinden başka bir şey
değildir.
y
Julia Kristeva ve M. Rifaterre önemli temsilcileridir.
Hiçbir
metin yalnız değildir!
👍👍
YanıtlaSilGüzel bir çalışma
YanıtlaSil